Eski Istanbul Kirmizi.jpg

ESKİ İSTANBUL'DA OYUNLAR

Her yaşta insanın oyuna ihtiyacı vardır. Sosyal hayatımıza renk katan oyunlar bizde uzun yıllar dinin etkisi altında kalarak bazen günah sayılmış, bazen de tamamen yasak edilmiştir. Oyunlar bazen doğudan, bazen de batıdan memleketimize gelmiştir. Bunların bir kısmı tarihe karışmıştır. Bir kısmı da hâlâ oynanmaktadır. Bu oyunları tek tek gözden geçirelim:

TAVLA
Türkler tavlaya rağbet göstererek birçok türlerini oynamışlardır. Küşad, Osmanlı, Gülbahar, Frenk küşadı, Tokat gibi birçok oyun türleri üzerinde durmuşlardır. Bunların içinde en kolayı olan Osmanlı'yı özellikle kuyumcular oynardı. Yenikapı'da Tulumba meydanında, Kapalıçarşı'da Varakçı Hanı'nda birçok kahvelerde saatlerce Osmanlı oynanırdı.
Her evde tavla bulunurdu. Kapalıçarşı'da satılan tavlalar içinde çok ince elişi ile yapılanları vardı. Sedef kakmalı olanlar özellikle aranırdı. İyi bir doğramacı olan Sultan İkinci Abdülhamid'in kendisinin yapmış olduğu tavla, çok zariftir.

AŞIK OYUNU
Koyun bacağından çıkan aşık kemikleriyle oynanırdı. Bu oyunu iyi oynayanlar parmakla gösterilirdi. Artık, çok eski zamandan kalma bir oyundur. Âsûrî ve Keldânîler devrinde oynandığı bilinmektedir. Bâbil şehri kazılarında bir mezarda, insan kafatası altında sekiz, on aşık kemiğine rastlanmıştır. Bu kişi şüphesiz bir kumarbazdı. Bu kemikler İstanbul İslam Eserleri Müzesi'ndedir. Dört taraflı olan aşığın her tarafının ayrı ismi vardır. Bey, Ağa, Hizmetçi, Hırsız bu oyunun terimleridir.

BARBUT
Aşık oyununa benzeyen bir oyundur. Özellikle aşçılar çift zarla oynarlardı. Beyazıt meydanında sıra kahvelerin arkasında aşçılar kahvesi vardı. Burası, işlerini bitirip gelen aşçılarla dolar ve barbut oynayarak vakitlerini geçirirlerdi. Bir zamanlar kumar yasak edilmişti. Özellikle aşçıların kumar oynadıkları biliniyordu. Takip edildikleri için artık kumar oynayamaz olmuşlardı. Fakat bunun da kolayını bulmuşlardı. Bir mendili düğümlerler, düğümü ilk kez açan kazanırdı.

İSKAMBİL
İskambil oyununun birçok türleri vardı. Tramvay, Prafa, Altmış altı, Otuz bir... Meraklıları kahvelerde akşamlara kadar oynarlardı. En çok Küçükpazar'da Hamdi'nin gazinosunda oynanırdı. Beşiktaş'ta, Eyüp ve civarında oynanmazdı. Oynanmamasının sebebi, Beşiktaş'ta sarayın bulunmasından, Eyüp'ün ise kutsal tanınmasından ileri geliyordu.

SATRANC-I UREFÂ
Tarihe karışmış oyunlardan biridir. İki kişi ile ve tek zarla yüz haneye ayrılmış bir mukavva tablo üzerinde oynanırdı.
Her hanede bir kelime yazılı olurdu. Rıza, karar, gurbet, hicran, adavet, nedamet, kavga, rica, teessüf, zillet, soldan başlayarak, en alt hanelerde bulunan kelimelerdi. Böylece devam edildiğinde şu kelimelere rastlanmaktadır: Arzu, adem, hacâlet, meşekkat, zahmet, ta'n-ı halk, zeval, dûzah, mihnet, bin sohbet, devam, rakiyyet, eyyam, fırsat, zaman, merhamet, cefa, haset, kin, isti'na, sitem, sevda, aşk, fikir, encam, intizar, nifak, ağyar, akıl, safa, haslet, ümit, firkat, helâl, kûy-ı canan, insaf, kemâl, azar, sadâkat, hamd, hasret, kesret, tecrübe, afv, ahlâk-ı hamîde, terahhüm, zevk-ı dil, selâmet, ittihad, güzel, şûriş, şübhe, sahrây-ı cünûn, uşşak, tesellî, nazar, tecellî, mahv, mücadele, devam, vefa, ferah, vicdan, kerem, aşk-ı mecazî, rü'yet, evham, vahdet, izzet, müşahede, mihnet, sabır, neşat, esrar, edeb, şefkat, cemâl, kaza, halet, bâd-ı aşk, mürüvvet, hâl maksut, aşk-ı hakikî, rağbet, iftihar, gurur. En üstte, oyunun kazanıldığı visal hanesi bulunmaktadır. Bu kelimeler harekelenmiş böylece doğru okunması sağlanmıştır.
Zarı atana «dü», yani iki isabet ederse, resimde görüleceği gibi, alt sırada ortadaki nedamet hanesinden sola doğru iki hane ilerler, diğer zarı atan nedamet hanesinin yanındaki davet hanesinden sağa doğru ilerlerdi. Eğer fişin gittiği hanede yılanın kafasına rastlanırsa, kuyruğu bulunan haneye tekrar iner, bu suretle oyuna devam edilirdi. Hanelerde ilerlenince oklara rastlanılır, fiş okun arkasına rastladığı zaman ucunun bulunduğu haneye çıkılırdı. Bu şekilde ilerlenir, visal hanesine ilk ulaşan oyunu kazanırdı.

Satranc-ı Urefa Temiz-780.jpg

Satranc-ı Urefa..

Bu iki tarihî arabanın şekilleri hakkında kesin bilgimiz yoktur. Gayet ağır, gayet büyük, muhakkak ki ziynetli ve pek konforlu, haşmetli seyyar odalar idi; yaylı olmadıkları da muhakkaktır. Her ikisinin de şehir dışında, birinin Üsküdar, diğerinin de Davudpaşa sarayında o seferler için sureti mahsusada yapıldıkları da söylenebilir. Fâtih, sarayından Üsküdar'a saltanat kayığı ile geçmiş, Kanunî de son seferlerine çıkarken, saraydan Davudpaşa'ya kadar beyaz bir atın üstünde gitmişti, ne garip tesadüftür ki iki araba da birincisi Gebze'den, ikincisi de Zigetvar'dan sahiplerinin tabutlarını hâmil olarak dönmüşlerdi. Eski Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Halûk Şehsüvaroğlu, arabalar üzerine bir makalesinde, Kanunî'nin Zigetvar seferinde bindiği arabanın müzedeki bir minyatürden naklen resmini neşretmiştir. Bu resim, arabanın aslı hakkında etraflı bilgi edinmek için kâfi vesika değildir; yalnız şeklini kabataslak göstermektedir. Arabanın yarı açılmış perdelerinden, Kanunî'nin kavuklu tabutu görülmektedir. Şehsüvaroğlu: «Dört tekerlekli, iki atlıydı. Üstünde yeşil kumaştan bir sâyeban bulunuyordu ve bu örtü bir yandan, iki tarafa açılıyordu. Kenar tahtaları, devrin tezyini motifleriyle süslüydü,» diyor.

PEÇİÇ

Bugün oynanmayan oyunlardan biridir. Sekiz katırtırnağı ile oynanırdı. Bu taşların bir yüzü, bir de tersi vardır. Taşlar avuç içinde karıştırılarak atılırdı. Yüzüstü veya tersine bir şekil alırsa, sekiz sayı kazanılır ve böylece oyuna devam edilirdi. Taşların ikisi açık, ikisi kapalı olursa yirmi beş konumuna yerleştirilir ve o kişi taş diktiğinden dolayı tekrar atmak yetkisini kazanırdı. Üç kez yirmi beş rastlarsa, bütün taşlar yanar, oyuna tekrar başlanırdı. Taşların ikisi kapalı, diğerleri açık olursa on iki, bir taş kapalı diğerleri açık olursa yedi, üçü kapalı, beşi açık olursa altı, dördü kapalı, dördü açık olursa beş, üçü açık, diğerleri kapalı olursa üç taş yürütülürdü.

Araba-BayezitPeçiç Oyunu-780.jpg

Peçiç Oyunu.

BEÇİZ OYUNU
Sarayda, Enderûnlular tarafından oynanan bir oyundu. Konaklarda da oynanırdı. Oyunu karşılıklı iki kişi idare ederdi. Dört kişi de oynayabilirdi. Altı zarla oynanırdı. Bu oyunun zarları tavla zarından farklıdır. Zarın bir tarafında yek (1) bulunmaktadır. Diğer tarafları beyazdır.
Zarlar sallanarak atılınca biri siyah, diğerleri beyaz olursa «beçiz», biri beyaz diğerleri siyah olursa «dest», hepsi beyaz olursa «bahar», siyah olursa «çaka», dört siyah olursa «çehâr», üç siyah olursa «se», iki siyah olursa «dü» denirdi.
Başlangıç hanesine «bank» denilir. Beçiz gelirse bank hanesinden yirmi beş, çaka gelirse altı, bahar gelirse on, gelirse iki, çehâr gelirse dört, se gelirse üç hane ilerletilirdi. Oyuna karşılıklı devam edilirken karşı tarafın fişine rastlanırsa, karşı taraf açığa çıkarılır. Oyuna yeniden başlaması gerekirdi.

Baçiz Oyunu-780.jpg

Beçiz oyunu.

SATRANÇ
Doğu'dan Batı'ya aktarılan satranç, Türkiye'de asırlardan beri oynanmaktadır. Fâtih Sultan Mehmed'le Yavuz Sultan Selim ustalıkla oynarlardı. Padişahlar, nedimleri arasına satranç ve damacıbaşıları da alırlardı. Hekimbaşı Emîr Çelebî'nin ölümü de bir satranç oyunu yüzünden olmuştur. Sultan Dördüncü Murad da hünerli bir oyuncu idi. Hekimbaşı genellikle onunla oynardı.
Satrancın Truva savaşında bulunanları, savaştan sonra eğlendirmek için Agribos hükümdarının oğlu Yalak tarafından bulunduğu sanılmakta ve bu oyun Yunanlılar'a mal edilmekteydi. Homer'in şiirlerinde, Peteiye oyunundan söz etmesi, birçok kimsede bu kanıyı uyandırmış, sonradan bu oyunun beşer taşla oynanan ilkal bir oyun olduğu anlaşılmıştır.
Satrancın, Romalılar'ın «Dîyo desim Sekripta» ve Mısırlılar'ın «dama» oyunuyla da bir münasebeti olmadığına göre, bu oyunun başlangıcını Asya'da aramak lâzım gelir.
Satrancın ilk kez Çinliler tarafından oynandığını ileri sürenler, Çin'de «Çiang-Çui» oyununun ilk görünüşte satranca benzemesinden yanılmışlar ve hatalı olarak bu tezi savunmuşlardır.
Eski Hint edebî eserlerinde satranca dair bilgi bulunduğu gibi, Firdevsî «Şeh-nâme»’sinde, iki manzume yazarak bu oyunu anlatmıştır.
Satrancı ilk kez benimseyen Araplar'a göre satranç, Hintliler tarafından oynanmıştır. Arap tarihçisi Mes'ûdî, kendi devrinde, o zamana kadar oynanan tavlanın bırakılarak yerine satranç oynanmaya başlandığını yazmaktadır.
Böylece, tavla gibi, satrancın da çok eski olduğu anlaşılmaktadır ve Asya kaynaklıdır.
Satranç, Hindistan hükümdarlarından Herssa bin Dahre tarafından ilk kez oynanmış, Elcellac ibni Sessa tarafından bütün dünyaya yayılmıştır. Bazı Hint hükümdarları satrancı benimsemişler ve halkın bu oyunu oynamasını istemişlerdir.
Yalnız Hintçe ve İngilizce olarak dört bin kadar kuraldan söz edilmiştir. Arapların da buna yakın kurallarından söz eden bir çok yayınları olmuştur.

SATRANCI ANLATAN ESERLER
Sahaflar Şeyhi-zâde Es'ad Efendi kütüphanesinde «Eş - satranç te'lîf-i Ebul - Muzaffer ibni Sa'id Arefe Bilcellac» ismindeki 162 sayfalık eserde satrancın oyun şekilleri tablolarla gösterilmiş ve bunlara dair bilgi verilmiştir. Bu yazma kitap Sultan İkinci Bâyezid tarafından hazinedarı Firuz Ağa eliyle 892 şevvalinde Memlûk Yusuf ibni Abdullah'a hediye edilmiştir.
Es'ad Efendi kitapları arasındaki Hintçe kitapta, yüze yakın kural anlatılmaktadır. Hem tabip ve hem de müneccim olan Hacı Bayram'a ait büyük boyda yazma bir eserdir.
Bağdad'lı Vehbi'nin kitapları arasında elli sayfalık Türkçe eserde, doksan altı şekil ve oyun biçimi vardır.
Lala İsmail Ağa'nın kitapları arasında bulunan (Kitabu'ş-Satranç min münte-hebâtü'ş-şavlî ve'l-adlî) ismindeki Arapça eserde, muhtelif şekil ve kurallardan söz edilmektedir.
Kitap Sultan Birinci Abdülhamid tarafından Lala İsmail Ağa kütüphanesine vakfedilmiştir.
Lala İsmail Ağa kütüphanesinde bulunan «Risâle-i şatranc-ı Arabî» ismindeki eserin yazarı, Ebu Zekeriyyâ Yahya bin İbrahimü'l - hakîm'dir. Kitapta, satrancın kuralları şemalarla anlatılmaktadır.
Vezir Şehid Ali Paşa kütüphanesinde bulunan «Risale-i sagire fi satranç», yedi sayfalık olup, Arapça'dır. Satrancın sahabe ve tabileri tarafından benimsenen edebî ve güzel bir oyun olduğu belirtilmektedir.
Mahmud Ağa kitapları arasında 1892'de basılmış, maarif encümeni âzasından Nusret Ali Hân-ı Dehlevî'ye ait satranç risalesinde, satranca ait bilgi bulunmaktadır.

DAMA
Bu oyunun ilk kez Mısırlılar tarafından oynandığı bilinmektedir. Satranca göre daha kolay bir oyun olduğundan, eski kitaplarda kadınlar için yapılmış bir oyun olduğu söylenmektedir. Sultan Abdülaziz'in damacı-başısı vardı. Padişah bu oyuna çok meraklıydı.

KUMAR VE KUMARBAZLAR
Sarayda kumar oynanmazdı. Kumar oynayanlar yakalanır yakalanmaz saraydan çıkarılırdı. Ata tarihinde şu bilgi vardır:
«Hâne-i hassa ağalarından mezunen hanesine timara veyahut hastaları da hastaneye gidenlerden işret ve kumar ve sair rezail ef'alden bir fi'li mürtekip olan bulunup da duyulursa, anahtar ağası, silâhdar ağaya beyân ve hikâye ve ağa dahi huzur-ı hazret-i padlşahî'ye arz ve ifade ile istihsal-i ruhsat eylediğini anahtar ağasına beyan eyledikten sonra anahtar ağası, müîtehim olan has odalıyı hırka-ı saadet bâb-ı mübârek-i pîşgâhına çağırarak, kovulduğunu beyân etmek mânâsına olmak üzere, pençesini hissede-müttehim olan bunu hakkettiğini anlar, birşey söylemeyüb derhal kavuğunu giyer evine gider. Has odaların terbiyeleri bundan ibarettir. Bunların ziyade emektarlarından bazılarına biraz müddet sonra acınarak ekmek parası verildiği işitilmiştir (cilt I, sayfa 191).»
Kumar, tarihlerimizde yazılı olduğuna göre, zaman zaman yasak edilmiş ve kumarbazlar izlenerek cezalandırılmıştır. Vâsıf tarihindeki bir fıkrayı buna örnek olarak göstermek mümkündür. Vâsıf, Beykoz'da Incirliköy'deki baskını anlatmakta, «İncirliköy'de kumar oynandığı haber alındığında, oynayanlar katl, kahve ve dükkânlar hedmedildi» demektedir. «Ocağına incir dikildi» sözü, bu olaydan sonra dilimize girmiştir.
Kumarbazlar, yasağa rağmen çoğu kez alışkanlıklarından vaz geçmezlerdi. İki kumarbazın köprübaşında arabaların geçişini gözledikleri dikkati çekmişti. Bunlar, tek ve çift numaralı araba sayısını hesap ediyorlar, belirli bir sürede tek veya çift araba sayısının hangisi çok ise o kazanmış oluyordu.

Eski Satranc-780.jpg

Eski satranc.


Kaynak: Türkiye'de Eski Oyunlar, Dr. Sedat Kumbaracılar, Hayat Tarih Mecmuası, 1971, Şubat, S-22-27

____________________________________________________________________________________

ESKİ İSTANBUL'DA ARABALAR VE ARABACILAR

ESKİ İSTANBUL'DA BAKKALLAR

ESKİ İSTANBUL'DA TULUMBACILAR VE YANDAN ÇARKLI İTFAİYE VAPURLARI

ESKİ İSTANBUL HAYATINDA ÇİÇEK VE ÇİÇEKÇİLİK

Çayın Tarihi ve Çay Türkiye'ye Nasıl ve Ne Zaman Geldi?

Tütün ve Enfiye İstanbul'a Ne Zaman Geldi? Eski İstanbul'da Kahveler

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 13)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 12)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 11)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 10)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 9)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 8)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 7)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 6)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 5)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 4)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 3)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 2)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 1)

Eski İstanbul (Bölüm 28) SON Eski İstanbul (Bölüm 27)

Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 25)

Eski İstanbul (Bölüm 24) Eski İstanbul (Bölüm 23) Eski İstanbul (Bölüm 22) Eski İstanbul (Bölüm 21)

Eski İstanbul (Bölüm 20) Eski İstanbul (Bölüm 19) Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)

Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)

Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)

Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)

Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)

Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)

Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1)   Nusretiye Camisi

   İstanbul Namazgâhları-6   İstanbul Namazgâhları-5   İstanbul Namazgâhları-4

   İstanbul Namazgâhları-3   İstanbul Namazgâhları-2   İstanbul Namazgâhları-1

   Yeni Cami Hünkâr Kasrı   Cami Alemleri   Sadaka Taşları

   Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme   Sıbyan Mektebleri

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.

© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz