kitap.jpg

ESKİ İSTANBUL ABİDELERİ VE BİNALARI

Prof.Celal Esat Arseven

- Tefrika 19 -

(Geçen Bölümden Devam)

(Önemli Not: Kitap 1910 yılında basılmış olduğundan içindeki fotograflar oldukça kalitesizdir. Bu nedenle kendi çektiğim fotograflar ile çeşitli kaynaklardan aldığım görüntüleri de tefrikalarıma eklemekteyim. Bu kaynaklar ayrıca belirtilmektedir.)

 

3 Bizans Sarayları

 

Bukoleon Sarayı

Büyük Bizans Sarayı’nın sınırları içinde ve Marmara kıyısında bulunan Bukoleon Sarayı Küçük Ayasofya’ya yakın bir yerdeydi. Bu saraya Hormisdas yani Hürmüz Sarayı da denilirdi. Genellikle bu sarayda oturan «Nisefor Fukas (Nikephoros Phokas)» onu iyice güçlendirmişti. Kendisi de rakibi «Çimşekz (Çimişkes)» tarafından bu sarayda öldürülmüştür. Şimdi Bukoleon Limanı önünde bir saray harabesi görülmektedir ki burasına Jüstinyen (İustinianos) Sarayı denilir.

1-Bukoleon Sarayı-1.jpg

Bizans'ın Antoine Helbert:tarafından çizilmiş canlandırma resimlerinden Bukoleon Sarayı.


İBu saray hakkında yazarların anlatımları çok çeşitlidir. Çoğ kitaplarda buradaki saray hem Bukoleon Sarayı, hem Hormisdas, hem de Jüstinyen (İustinianos) sarayları diye anlatılmakta ve birbirlerine karıştırılmaktadır. Mösyö «Zanotti» [108] Çatladı Kapı’nın önündeki Bukoleon Limanı civarında bulunan bu saraylar hakkında yazarların söylediklerini inceleyip ve sınıflandırarak, bu bölüme ait yapıların gerek yerleri ve gerekse isimleri hakkında şimdiye kadar belli olmayan ve karanlık kalan bazı tarafları kendi kitabında aydınlattığı açıklamaları, kısaca buraya eklemeyi uygn gördük. Hipodromun Sefendone (Sphendone) tarafından yani Orman Nezareti yönündenden denize doğru inen Bizans sarayının batı sınırının duvarları Çatladı Kapı hizasından geçerek denize ulaşıyordu. Konstantin (Konstantinos) devrinde bu duvar, şimdi kıyıda bulnan surlara dik iki çıkıntıdan küçüğü yani Sarayburnu tarafındakine laşırdı. Bu surun dışında ve Küçük Ayasofya’nın doğusunda bir saray vardır ki buna Hormisdas yani Hürmüz Sarayı denilir. Bunun, bu şekilde anılmasının nedeneni ise Bizans’a sığınan bir İran prensinin oturmasına ayrılmasındandı. İmparator Jüstinyen (İustinianos) da prensliği zamanında bu sarayda otururdu. [109] İki kattan oluştuğu yazarların anlatımlarından anlaşılan bu sarayın harabeleri şimdi demiryolu üzerinde, şehir tarafında bir kabartı olşturmaktadır. Yoldan geçerken görülen tonoz kemerler birinci katın duvarları olup zemin katı toprağın altındadır. Bu sarayın önünde bir de liman vardır ki aynı isimle, yani Hormisdas Limanı diye anılırdı.

[108] Angelo Zanotti Autour des murs de Constantinople. 1911-Paris.
[109] Procope et. Anonym.

2-Bukoleon Sarayı.jpg

Bizans'ın Antoine Helbert:tarafından çizilmiş canlandırma resimlerinden Bukoleon Sarayı.


Yukarıda da anlatıldığı gibi İstanbul’un Haliç’ten başka Marmara kıyısında da birçok küçük limanları vardı. Bunlar ticaretten çok savaş nedeniyle yapılmışlardı. Çünkü gerek surları koruyan ve çeşitli havalarda barınmak isteyen savaş gemileri böyle bir sığınma alanı varken daha cesaretle savaşırlardı.
Lânga’dan sonra Marmara kıyısında birçok liman bulunuyordu. Bunların çoğ sur içinde yani karadaki toprağın kazılarak içeriye denizin salıverilmesiyle oluşturulmuştu. Bu limanlar aynı zamanda gemi yapımı tezgâhı hizmetini de yaparlar ve oralarda gemi yapılırdı. Hürmüz Limanı ise böyle kara içinde olmayıp arazinin çıkıntısından yararlanılarak önüne bir dalgakıran yapılmıştı. Bunun yanında küçük bir liman daha vardı ki o da Saray Limanı’ydı. Oraya yalnız sarayın kadırgaları ve kayıkları yanaşırdı.
Jüstinyen (İustinianos) imparator olduktan sonra Nika ayaklanması sırasında yanan yapılar ile birlikte büyük sarayın birçok bölümü de onarılıp genişletildiği zaman, daha önceleri prensliği zamanında oturmuş olduğu ve çok sevdiği Hormisdas sarayını da, sarayın sınırları içine aldı ve bunun için suru yıkarak Küçük Ayasofya’ya yakın olacak şekilde yerini değiştirdi.

5-S-188.jpg

Bukoleon Limanı’nda Jüstinyen (İustinianos) sarayı diye bilinen Teodos (Theodosios) sarayı, deniz tarafından ve limanın Küçük Ayasofya’daki duvar üstünden görünüşü.

Jüstinyen (İustinianos) sarayı diye bilinen ve günümüzde harabesi bulunan demiryolunun deniz tarafında ve küçük çıkıntı üzerinde bulunan saray ile dışındaki Hürmüz Sarayı bir sınır içine girer.
İşte bu nedenle görülen harabeye Jüstinyen (İustinianos) Sarayı denilir. Hâlbuki Jüstinyen (İustinianos) tarafından kllanılan saray daha önce saray sınırları dışında bulunduğndan, bunun Hormisdas Sarayı olması ve yazar «Sederanos (Cedrens)»’un söylediğine göre Jüstinyen (İustinianos) Küçük Ayasofya’ya yakın olan sarayını, kilisaya vakf ederek bir erkek manastırı yaptığına göre, Jüstinyen’in (İustinianos) oturduğu yerin burası olduğu ve daha batıya doğru bir yerde bulunması gerekeceği anlaşılır.
Günümüzde harabesi bulunan bu sarayın ilk yapımı hakkında doğru bir bilgi yoksa da «Anonim (Anonym)»’e göre bu saray İkinci Genç Teodos (Theodosios) içün yapılmıştır. Üstelik o devirde sarayın doğu tarafında «Çikanisteriyon (Tzyonesterion)» adıyla bir de top ve binicilik oyunlarına özgü bir yer de yapılmıştı.

3-Magnaura-1.jpg

Bizans'ın Antoine Helbert:tarafından çizilmiş canlandırma resimlerinden Magnaura. Sarayı

Bunun üzerine Jüstinyen (İustinianos) gerek Teodos’un (Theodosios) sarayı ve gerekse Hormisdas sarayını sınırları içerisine alınca limanlar da birleşti. Dört yüzyıl sonra Nisefor Fukas (Nikephoros Phokas) tahtı «Romanos»’tan ele geçirip imparator olunca düşmanlarına karşı kendisini korumak amacıyla denize yakın ve çevresi iyice korunaklı yapılmış bir yerde oturmaya gereksinim duyarak Teodos (Theodosios) ve Hormisdas saraylarının çevresini sağlamlaştırdı ve bazı bölümler daha eklettirdi. Nisefor Fukas (Nikephoros Phokas) Teodos (Theodosios) sarayının doğ ve batı taraflarına birer bölüm daha ekleterek bunları Hormisdas sarayıyla, yollar ve teraslar aracılığıyla birleştirdi ve hepsi tek bir saray oldu. Önündeki iki liman birleşib Bukoleon Limanı denildiği gibi bu saraylara da Bukoleon sarayları denildi. Milencen Millingen) Bukoleon ve Hormisdas limanlarının aynı liman olduğunu söylemektedir.
Burasına Bukoleon denilmesine gelince, o da limanın rıhtımı üzerinde bulunan bir heykelden dolayı imiş. Bazı söylentilere göre bu heykel bir arslanla bir boğanın kavgasını gösterdiğinden boğa anlamına «Buko» arslan manlamına «Leon» kelimelerinden geliyor imiş. Diğer bir söylentiye göre de Lâtince «Buka» ağız anlamında kullanılarak limanın ağzında bulunan arslan heykelinden dolayı imiş.
Komnenos hükümdar soyundan olan İmparatoriçe «Anna»’nın yazdığı «Alkesias» isimli eserde diyor ki: «Sarayın önünde mermer döşeli büyük liman vardır. Bu limanda bir arslan bir boğaya hücum etmiş ve boynuzlarından yakalayarak dişlerini boğazına geçirmiş bir heykel vardır. İşte bu nedenle bu limana Bukoleon limanı ve civarındaki saraya da Bukoleon sarayı denilir.»
Bu limanın ismi tarihte hed zemen tekrar eder. Gerek büyük sarayda ve gerekse Bukoleon sarayında oturan imparatorlar, Anadolu tarafına ve Makriköyü (Bakırköy) sarayına ya da denizden Balıklı’ya gittikleri zaman bu limandan hareket ederlerdi. Limanın önü çok süslü ve muhteşemdi. Büyük mermer merdivenlerle denize inilirdi. Büyük yabancı elçiler ve müsafirler gemileriyle bu limana gelir ve orada imparator iskelesinde imparator tarafından karşılanırdı.
Günümüzde Bukoleon saraylarından yalnızca bir danesinin harabesi kalmıştır. O da Genç Teodos (Theodosios) zamanında yapılan saraydır ki, günümüzde bunun içinde bir takım küçük evler ve kulübeler yapılmış olup Müze-i Hümâyûn’u (Topkapı Müzesi) kendisine borçlu olduğmz Halil Bey Efendi hazretlerinin çabalarıyla bu barakalar yakında istimlak edilerek sarayın divarları meydana çıkartılacaktır.
Kitabımızdaki resim bu sarayın deniz, yani liman yönünden ve birinci çıkıntı yani limanın küçük kenarı üzerinden alınan, şimdiki resmidir.
Eskiden işaret feneri kulesi, kule ile limanın küçük kenarı olan duvar arasındaki kısım. deniz tarafındanen yüz metre uzaklıktadır. Bu yüze bakılacak olursa buradaki sarayın çeşitli onarım ve değişimlere uğradığı görülmektedir. Saray binasının ortasından demiryol geçtiğinden deniz tarafında yalnız birkaç odanın kemerleriyle pencereleri kalmıştır. Denize bakan tarafındaki bu pencereler beş tanedir. Öndeki her ikisi örülüdür ve ortadaki üç taneden çok süslü ve işlemeli mermer silmeleri olan kapılarla, daha önceleri liman üstüne baktığı anlaşılan bir terasaya çıkıldığı görülür. Bu tür teraslara «heliyakon (heliacon)» denilir. Sarayın deniz kenarındaki duvarlarının tabanında da bir sıra mermer taş levhaları vardır ki, bunlar da orasının rıhtım kenarı ve gezinti yeri olduğunu kanıtlıyor. Sanırız ki burada arazi denize doğru daha çok ilerliyordu ve birkaç sıra sütun yukarıdaki balkonları tutuyordu. Deniz bu kısmı tahrip etmiş ve hemen saray binasının duvarlarına kadar yürümüştür.
Doğu tarafına doğru, yani fener kulesinin hemen yanında ayağıya yakın örülü bir percere görülür. Bundan da sarayın alt kısmının oraya kadar indiği anlaşılmaktadır. O kısmın üst tarafında çok işlenmiş direk başlıkları bulnan sütunlarla üç pencere vardır. Bu sütunlar çok fazla harap durumda olup, düşmek üzere bulnduğundan sonradan Müze-i Hümâyun’a götürülmüştür. İşte bu pencerelerde Nisafor Fukas’ın (Nikephoros Phokas), Teodos (Theodosios) sarayına eklenti olarak yaptırdığı sarayın bölümlerindendir ki «Diyakr (Diakr)»’ın ve «Sedrenus (Cedrenus)»’n anlattıkları daire budur. Yani Nisefor Fokats’ı (Nikephoros Phokas) öldüren ve sonra imparator olan «Çimişkes» eşilme birlikte kıyıdaki bu pencerelerin önüne gelmiş ve saray içinde buldukları suç ortaklarını bunları beraber iple yukarıya asarak İmparator Nisafon Fukas’ı (Nikephoros Phokas) öldürmüşlerdi.
969 yılının 10 kânun-u evvel gecesinde olşan bu olayı o zaman hayatta olan «Leon Diyakr (Leon Diakr)» şöyle aktarıyor: [110]

[110] Historiae ed. Bonn. P.87.

«Nisefor Fukas’ın (Nikephoros Phokas) eşi İmparatoriçe Teofano (Theophano) (ilk kocasına yapdığı gibi), Nisefor’un (Nikephoros) düşmanlarını gizlice saraya alarak sakladı. «Klepesidir (Clepsydre)» saati gecenin beşini gösteriyordu. Dondurucu bir kuzey rüzgârı şiddetle esiyor ve kar buram buram yağıyordu. Yani (İoannes) arkadaşlarıyla bir sandalla gizlice sarayın rıhtımına yanaştı. Ve arslanla boğa heykeli olan yere çıktı. Aralarında daha önce karar verildiği gibi bir ıslık işareti üzerine sarayın yukarıki katında bulunan diğer ortağı ipe bağlı bir sepeti aşağıya sallıyordu. Hepsi birer birer sıra ile yukarıya çekildi ve «Çimişeks» en sonra çıktı. Hepsi de ellerinde kılıçlarla imparatorun dairesine hücum ederek yatak odasına girdiler. Fakat imparatoru yatağında bulamayınca şaşırdılar. Korkularından kaçmak istediler. Bu telaşta iken oradan geçmekte olan saray hademelerinden birini çevirdiler ve imparatorun bulunduğu yeri göstermesi için zorladılar. Böylece imparatorun uyumakta olduğu odaya girince ayaklarının gürültüsünden imparator hemen uyandı ve yattığı yerden sıçrayarak kalkmak istedi. O sırada içlerinden Leon Valens adındaki kişi kılıçla başını yardı. Kanlar içinde yuvarlanan imparator Hazret-i Meryem’den yardım istemeye ve bağırmağa başladı.
Sürükleyerek Yani’nin önüne kadar getirdiler. Yani bütün kininin gücüyle “Nankör! Hizmetlerimi unuttun. Ben olmasam sen bu tahta nasıl çıkardın utanmadan beni şehirden uzaklara sürdürdün. Şimdi bakalım seni kim kurtaracak.” Deyip Nisefor’un (Nikephoros) çığlıkları arasında sakalından tuttu ve diğerleri kılıçlarının kabzalarıyla çenesini dağıttılar. Sonunda Yani bir kılıçla başına urarak öldürdü. O sırada olay sarayın muhafızları tarafından duylunca saray kuşatıldı. Yani o zaman Nisafor’un (Nikephoros) başını gövdesinden ayırıp sarayın pencerelerinden gösterince, artık Nisafor’un (Nikephoros) öldüğünü anlayan muhafızlar yeni imparatoru alkışlamaya başladılar. Nisafor’un (Nikephoros) cesedi karlar üzerine atıldı ve ertesi güne kadar cesedi orada kaldı.»
6-S-192.jpg

Bukoleon sarayının, yazar Şelomberjer’e (Schulumberger) göre hayalî resmi.

Manivra (Magnaura) Sarayı

«Magna Aula» yani büyük avlu veya divanhane denilen bir saray ki buna Manivra (Magnaura) bile denilirdi. Büyük Saray ile Ayasofya arasında ve Ogüsteon (Augusteon) (Ayasofya) meydanına bakıyordu. Burada imparatorlar elçileri kabul ederlerdi. Büyük Konstantin (Konstantinos) tarafından yaptırılan bu yapı bir orta alan ile iki kenar bölümden ibaret basilika şeklinde bir yapıydı. Orta alanın sonu yarım daire mihrap şeklinde olup bu kısmın katları üstünde imparatorn tahtı bulunurdu. Burasının iki tarafında birer sütun vardı ve bu sütunlara büyük ve süslü perdeler asılmıştı. Kenar bölümlerin üstünde saray kadınlarına özgü yükseltiler vardı. Tahtın bulunduğu sedirin iki tarafında iki ayakları üzerinde dirkilmiş yapay arslan olup bunlar gerektiğinde kullanılan bir makine ile arslan sesi çıkardıkları söylenmektedir.
Altn ve gümüşten süslü ağaçlar üzerinde yapay ve makineli kuşlar, tıpkı kuş sesi çıkararak öterlerdi. Buradaki resmikabullerde geçen törenin acayipliği hakkında onuncu yüzyılda Bizans’a elçi olarak gönderilen Luitperand’ı (Luitprand) dinlemeli. Diyor ki: «İmparator tahtına oturmuştu. Yapay ve makineli arslanlar bağırmağa, kuşlar ötmeğe başladı. İmparatorun önünde yere eğildim ve törenin başlangıcı gereğince biraz bu duurumda kaldıktan sonra gözlerimi kaldırdığım zaman imparatorla tahtının bir makine ile yukarıya ve yükseğe kaldırılmış olduğunu gördüm

4-Magnaura.jpg

Bizans'ın Antoine Helbert:tarafından çizilmiş canlandırma resimlerinden Magnaura Sarayı.

Manaivra (Magnaura) sarayının yerinde bugün Adliye Nezareti vardır. Eskiden üniversite olması için yapılan bu binanın temelleri kazılırken yani 1847 yılında üç metre kadar derinlikte eski zamana ait taşlar ve «Krizostom (Chrysostomu)»’un kin ve gazabına uğrayan imparatoriçe Evdoksiya’nın (Eudokia) haykelinin tabanı bulunmuş ve müzeye götürülmüştür.
Bu sarayın yanında basilika veya senato denilen saray bulunurdu. Mösyö Labart’a (Labarte) göre Ogüsteon (Augusteon) meydanına olan kapısı altı adet mermer sütuna sahipti.

TEFRİKA 20

Vlagerna (Blakhernae) Sarayı

____________________________________________________________________________________

Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)

Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)

Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)

Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)

Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)

Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)

Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1)   Nusretiye Camisi

   İstanbul Namazgâhları-6   İstanbul Namazgâhları-5   İstanbul Namazgâhları-4

   İstanbul Namazgâhları-3   İstanbul Namazgâhları-2   İstanbul Namazgâhları-1

   Yeni Cami Hünkâr Kasrı   Cami Alemleri   Sadaka Taşları

   Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme   Sıbyan Mektebleri

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.

© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz