kitap.jpg

ESKİ İSTANBUL ABİDELERİ VE BİNALARI

Prof.Celal Esat Arseven

- 2 -

(Geçen Bölümden Devam)

Ic-Kapak.jpg

 

- 2 -

Bizans’ı uğradığı bu sefalet ve yıkımdan kurtarmak için çalışan Roma imparatorları arasında Büyük Konstantinos öne çıkar. Konstantin (Konstantinos) Doğu ve Batı Roma İmparatorluluğu’na sahip olduktan sonra Hıristiyanların serbestçe âyin yapmalarına izin verdiği gibi âyin zamanında putperestlere karşı da hoşgörülü davranmıştır. Kendisi Hıristiyanlığı kabul ettiğinden İznik’te ilk Ruhban Meclisi’ni kurarak o zaman yayılmaya başlayan Ariyus (Arius) terk edilmiş mezhebini cezalandırmıştır. Hıristiyanların Pazar günü işlerini bırakma zorunluluğu da bu mecliste kararlaştırılmıştı.
Fakat Konstantin’in (Konstantinos) hükûmetiyle birlikte Bizans-Roma Cumhuriyetinin kanunlarında oluşan hürriyetini kaybederek bir mutlakiyet (14) ve istibdad (15) oluşmaya başlar.

(14) Mutlakiyet: Kayıtsız şartsız, bir hükümdarın idaresi altında bulunan hükümet. Bir kişinin arzu ve isteklerine bağlı olan idare sistemi.
(15) İstibdad: Keyfi idare sistemi. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak.

Konstantin (Konstantinos), Maksimiyan’ın (Maxsimianus) kızı ve kendisinin ikinci eşi olan Fausta’nın iftirası üzerine diğer eşinden olan oğlu Krispus (Crispus) ile kızkardeşinin oğlu daha on iki yaşında bulunan Likiniyus (Likinius)’u idam ettirmişti.
Bu cinayetin vicdanı üzerinde oluşturduğu keder, bir taraftan annesi Elen’in (Helena) yakınma ve üzüntüleri, diğer taraftan gerçeğin meydana çıkması ve Fausta’nın iftirasını anlamasıyla onu kaynar suda boğdurmuştur. Saray halkından birçoğu da bu cezalara uğramış olduklarından halk bu basknın etkisinden korkuyor ve İmparator’a düşman bulunuyordu. Bu durum İmparator’u yeni bir başkent edinme fikrine yönelten nedenlerden biriydi. Diğer taraftan Barbarlar sürekli olarak saldırdıklarından savunmanın Roma’dan yönetimi mümkün olamıyordu. Fakat Konstantin’i (Konstantinos) Roma’dan uzak oturmaya zorlayan temel bir neden vardı ki o da Katolik kilisesinin Roma’da gittikce güç kazanıp ve üstünlük sağlayarak imparatoru gölgede bırakması idi. Zaten kırallıktan beri imparatorlar istedikleri şehirde oturabiliyorlardı.

S-016.jpg

Büyük Konstantin (Konstantinos) parası.

Konstantin (Konstantinos), seçeceği yeni başkentte birkaç özellik arıyordu. Birisi ülke içinden oldukça uzak bulunması diğeri de Barbarlar’ın hücumuna uğrayacak kadar hududa yakın olmaması. İmparator önce halkının da hoşnutluğunu sağlamak için Akdeniz Boğazı (16) dışında Baba Burnu civarındaki eski Truva şehrini canlandırmak istedi. Burası Roma’yı kuranların vatanı olduğundan Romalılar birkaç kez canlandırmaya girişmişlerdi. Ancak Roma’nın önemi kaybolur korkusuyla İmparator’un bu isteğinden hoşnut olmadılar. Daha sonra Konstantin (Konstantinos) de bu fikirden vaz geçdi ve coğrafi ve siyasi konumuyla ona üstün olan Bizans şehrini başkent seçmeye karar verdi.

(16) Akdeniz Boğazı: Çanakkale Boğazı.

Bizans şehri tepeleriyle Roma’ya çok benziyordu. Önce Bizanslılar’ın oturduğu kısım yeterli görülmeyerek beş tepenin çevresine büyük ve uzun kale duvarları çekildi. [17]

[17] Bu duvarlar Samatya’dan Unkapanı’na kadar uzanmakta olup günümüzde eseri kalmamıştır.

Şehrin içinde birçok saraylar, kiliseler, hamamlar, su kemerleri, çeşmeler, meydanlar, augusteonlar yapıldı. Senato ve hazine için iki büyük bina inşa edildi. Şehrin bir tarafından öbür tarafına kadar iki tarafı direkler arası gibi geçitli Mese (Mésè) denilien uzun bir cadde uzatıldı. Fakat bu inşaat ülkenin mali durumunu çok sarstı. Ancak acele yapıldıklarından bu yapıların hepsi pek çabuk harap duruma geldiler. Yeni başkentin süslenmesi için Yunanistan’ın en güzel eserleri, Diyana (Diana) ve Venüs mabetlerindeki eşya ve heykeller buraya nakledildi, kısaca Roma şehrinin neresinde güzel bir heykel varsa Bizans’a getirildi.
Bir taraftan Asya’da toprakları olan Romalılar İstanbul’da oturmadıkları takdirde mülklerine sahip olamıyacakları ilan olunduğu gibi diğer taraftan da İstanbul’da yerleştirilmek üzere gelen göçmenlere büyük ayrıcalıklar verileceği sözü verildi. Kısa zamanda İstanbul büyük bir şehir halini almaya başladı.
Şehrin resmi olarak kuruluşu 330 yılında yapıldı ve bir mermer sütun üstüne kazınarak yazılan (Nea Roma) yani Yeni Roma sıfatıyla isimlendirildi. Mayıs’ın 11 inci gününe rastlayan bu gün Bizanslılar’ca özel bir gün sayılıp o zamandan beri her Mayıs’ın 11 inci günü yeni Roma şenlikleri yapılırdı. Artık İstanbul’da oturan Bizanslılara Romalı denilmeye başlandı. [18]

[18] İşte Rum deyimi Romalı demek olan Arapça Rûmî deyiminden dilimize geçmiş olacakdır. Bundan dolayı Rum deyince Romalı sayılan eski Bizanslılar anlaşılır, yoksa Yunanlı demek anlaşılmaz. Çünkü Doğu Roma İmparatorluğu’nun halkı içinde her ne kadar Yunanlılar da bulunuyorsa da birçoğu Anadolulu ve bir kısmı Romalı ve büyük bir kısmı da çeşitli kavimlerin korşmasından oluşmuştu.

Konstantin (Konstantinos) hükumdarlığı sırasında önce ileriyi görerek hareket etti. Halkı kendisini çok severdi. Fakat uyguladığı zulüm Hıristiyanlığa olan bağlılığını şübheli bıraktı. Ancak İsa’nın dinine olan büyük hizmetleri nedeniyle Hıristiyanlar kendisine Büyük sıfatını verdiler.
Konstantin (Konstantinos) ölürken devleti üç oğlu Konstantios, Konstans ve Konstantinos arasında böldü. Bu bölümlemede Konstantios Bizans’a, Konstans, İtalya ve Afrika’ya, Konstantinos’da İspanya, Fransa ve İngiltere’ye sahip olmuşlardı. Üç kardeş arasında rekabet nedeniyle oluşan savaşlar sonucunda Konstans ile Konstantinos’un her biri bir şekilde ölerek bütün ülke Konstantios’a kalmış ve (350) yılında bütün Roma İmparatorluğu’na sahip olmuş idi. Fakat baskıcı hareketleri üzerine ordu tarafından öldürülerek yerine oğlu Jülyen (İulianos) getirildi. Jülyen (İulianos) putperestliği kabul eden bir hükümdar olduğundan kendisine apostat ünvanı verildi. Jülyen’den (İulianos) sonra gelen hükümdarlar ise tümüyle Hıristiyanlığı kabul ettiler. Jülyen’den (İulianos) Büyük Teodos’a (Theodosios) kadar Bizans İmparatorluğu Roma’dan ayrılmış durumdaydı.
394 yılında bağımsız olarak Roma İmparatorluğu’na sahip olan Teodos (Theodosios) ise bütün ülkenin Roma’dan yönetilmesinin mümkün olamadığını görerek Roma İmparatorluğu’nu biri Doğu, diğeri Batı olmak üzere ikiye bölmüş ve oğulları Arkadys (Arkadios) ve Honoryus (Honorius) arasında bölüştürmüştü. Honoryus (Honorius) Batı Roma İmparatoru ve Arkadys (Arkadios) da Doğu Roma yani Bizans İmparatoru oldu. Bu bölünme her ne kadar görünüşte ise de daha o zamanlar gerçekte bu iki imparatorluk siyasal ve benzerlik olarak birbirlerine bağlı gibiydi. Batı Roma İmparatorluğu Avrupa’nın etkisinde kaldığı olağan dışı durumlardan dolayı birçok parçaya bölünerek küçüldüğü halde Bizans İmparatorluğu batı barbarlarından uzak olmak ve korunaklı ve sağlam kalelere sahip olması nedeniyle Batı Roma İmparatorluğundan daha uzun bir süre varlığını koruyabildi.

S-019.jpg

İmparator Jüstinyen (İustinianos).

Ayasofya’yı yaptırmış olan, Roma halkını bir araya toplayarak Jüstinyen (İustinianos) kanunları adıyla bir eser meydana getiren meşhur İmparator Jüstinyen (İustinien veya İustinianus) zamanında (milattan önce 565–527) Doğu Roma İmparatorluğu kudret ve kuvvetinin en üstün seviyesine çıkmış ve Roma’yı kontrolu altına almıştı. Daha sonra mezhep tartışmaları içinde uğraşmaktan Roma’nın yönetimi mümkün olamayınca İstanbul ve Roma papazları arasında oluşan üstünlük rekabetiyle Doğu ve Batı kiliseleri birbirinden ayrılmış ve sonuçta mezhep yönünden aradaki farklardan dolayı iki kilise birbirini tanımamıştır. Romalılar genel anlamıyla Katolik mezhebini ve Doğu Kilisesi da gerçek-kusursuz inanç anlamına Ortodoks Ortodxe mezhebini kabul etmişlerdir.
Bundan önce üçüncü yüzyıla doğru Hıristiyanlıkta bir de Aryen mezhebi vardı ki İskenderiyeli Arys (Arius) adında bir rahip tarafından yayılan bu mezhep ekaîm-i selâseyi (19) tanıma inancında bulunuyorlardı. Beşinci yüzyıla doğru İmparator Zenon zamanında Resim Karşıtları adıyla bir mezhebin taraftarları resimlere ibadetin putperestlikden farkı olmadığını göstererek kiliselerdeki bütün resim ve heykelleri kırmıştı. Bu mezhep sekizinci yüzyıla doğru çok fazla kuvvetlenmiş ve 730 yılında İstanbul’da bunu kabul eden bir Meclis-i Rûhânî (20) ile resmen kabul edilmiş idi. İşte o zaman Roma halkı bu yeni mezhebe karşı gelerek Doğu Kilisesini tanımamışlar ve papayı kendilerine başkan seçmişlerdi. Daha sonra birçok çekişmeler ve uğraşılardan sonra 782 ve 842 yıllarından kurulan Meclis-i Rûhânî kararıyla doğuda da bu mezheb kaldırılmış ve yavaş yavaş kaybolmuşdur.

(19) Ekaîm-i selâse: Hıristiyanlığın baba, oğul ve rûh-ül-Kudüs'den ibaret üçleme inanışı. Üç unsur.
(20) Meclis-i Rûhânî: Hıristiyanların, mezheplerine ait işlerin incelenmesiyle görevli olan meclis.

Guerres İconoclastes «Resim Karşıtarı»’nın ayaklanmaları adıyla bilinen karışıklıklar sırasında Bizans’daki heykel ve resime ait güzel eserlerin çoğunluğu yıkılmış ve yok edilmişti. Zaten Bizans tarihi incelenirse, baştanbaşa dini çekişmelerden oluşan ayaklanmalar, saray entrikaları, hipodrom çekişmeleriyle dolu olduğu görülür.
Hiçbir ülkede ahlak bozukluğunun bu kadar ileri gittiğine rastlanılamaz. Bununla birlikte Orta Çağ’da Bizans şehri, bugünkü Paris gibi dünyanın en büyük bir medeniyet merkeziydi. Çevre ülkeler bütün eğitimlerini buradan almışlardır. Jüstinyen’in (İustinuanos) devri (565–527) Bizans’ın en parlak devri olmuştur. (532) yılındaki (Nika) karaşıklıklarından sonra şehirde birçok yapı harap olmuş ise de Ayasofya ve Sent Apotre (Saints Apotres) kiliseleri çok güzel bir şekilde yapılarak şehrin her tarafı mükemmel bir duruma getirilmiştir. Özellikle Makedonyalı hükümdar soyu zamanında Bizans, sarayları, binaları, karşılama merasimleri, edebiyatı ile dünyanın en birinci şehri sırasına geçmişti. Her taraftan edebiyat ve fen eğitimi için akın akın talebeler gelirdi. Üniversiteleri en güçlü hocalar, kütüphaneleri en değerli eserler ile dolu idi. İnkâr edilemez ki Bizans ölmeseydi bugün Avrupa eski Yunan eserlerinden habersiz kalacaktı. [21]

[21] Chlumberger. L’Epopée.

On birinci yüzyılda tarihsel incelemelere başlanıldığı zaman Doğu İmparatorluğu tarihinde okunabilecek eski Yunan ve Latin yazalarının eserinden tercüme ve inceleme yapılmak suretiyle bir Doğu İmparatorluğu tarihi oluşturuldu.
Bizans güzel sanatları ta Hindistan’dan İspanya’ya kadar yayılıyordu. Yedinci Konstantin (Konstantinos) “ki Profirojenet (Porphyrogénète) denilirdi” büyük bir sanatkârdı. Ne kadar mimar, ressam, nakkaş ve edebiyatçı gibi güzel sanat sahibi varsa hepsini çevresinde toplamış ve şehrin kütüphanelerini birçok seçkin eserle doldurtmuşu.
Kendi hükümdar soyundan gelen imparatorlar ise dış politikalarda gösterdikleri hüner sayesinde Bizans’ı Asya ve Avrupa’nın siyaset merkezi haline getirmişlerdi. Bununla beraber ahlak bozukluğundan ortaya çıkan çöküşün önünü almak mümkün olamıyordu.
Bir taraftan iç çekişmeler, diğer taraftan imparatorların hesapsız harcamaları devleti yoruyor ve buna diğer yabancı ülkelerin ticaretle elde ettikleri para da eklenince devletin hazinesi büsbütün boşalıyor ve bu fakirlik ve çaresizlik tükenmeyi çabuklaştırıyordu. Diğer taraftan Roma kilisesi ile Bizans kilisesi bazı Latinler ile Ortodokslar arasındaki dini çekişmeler devam edip gidiyor ve Bizans’a büyük bir felâket hazırlıyordu.
O sıralarda Fransa’da Folk dö Neliy (Foulque de Neuilly) isminde bir rahib, Papa Üçüncü İnnosan’ın (İnnocentius) onayıyla Dördüncü Haçlı Seferi ordusunu topluyordu.Birçok Baron ve Kont, kaliteli asker toplamışlar ve Venedik Cumhuriyeti’nden de gemilerle yardım edilmesini istemişlerdi. Venedikliler’le Haçlı Ordusu arasında bir sözleşme yapılarak Venedik doji (beyi) olan ve o günlerde doksan yaşında bulunan (Dandolo) Haçlı Ordusu’nun komutasını eline aldı. O zaman Bizans’ta İmparator Aleksi (Aleksios) iktidardaydı. Aleksi (Aleksios) kendisinden önce hükümdar olan kardeşi İsak’ı (İsaakios) tahtından indirerek gözlerini oymuş ve oğlu Genç Aleksi (Aleksios) ile beraber hapse atmıştı. Genç Aleksi (Aleksios) hapisden kaçarak, kız kadreşini almış olan Almanya kralı Filip’e (Phillippe de Soabe) sığınmış ve babasını kurtarmak için Haçlı Ordusunun Bizans üstüne yürümesini Venedikliler’den rica etmesini teklif etmişti. Kral Filip Venedik’e elçiler çıkartarak Genç Aleksi’nin (Aleksios) teklifini Venedikliler’e ulaştırmıştır. Joferdela dö Vilardosen (Godefroy de Villehardouin) söylentisine göre gelen elçiler demişler ki (22).

[22] Poujoulat. Histoire de la Couquête de Constantinople.

S-022.jpg

Dandolo’nun Haçlı Ordusu başkanına konuşması.

«Sizler ki din ve adalet uğrunda gidiyorsunuz. Hatta gasp edilerek tahtından indirilmiş olan hükümdarlara yardım etmek de bir sevaptır. Eğer tahtından indirilmiş Bizans İmparatoru İsak’a (İsaakios) tahtını geri verirseniz o da karşılığında bütün Bizans ülkesini çoktan beri ayrılmış olduğu Roma’ya bağlı yapacak ve sizin paraya ihtiyacınızı bildiğinden bütün Haçlı Ordusunun küçük ve büyüğüne ikiyüz bin mark gümüş ve diğer erzak ve savaş malzemesi verecektir
Venedik hükümetinin Bizans ülkesinde büyük bir ticari durumu vardı. Bu teklif işlerine pek güzel geldi. Haçlılar’ı Bizans üstüne çevirmekle doğudaki itibarını kuvvetlendirmiş olacaktı. Öte yandan bu hareket Doğu Kilisesi üzerinde egemenlik kazanarak Roma İmparatorluğu’nu birleştirmek amacını taşıyan Papa’nın da işine geliyordu.

S-023.jpg

Haçlı Ordusu’nun İstunbul’u fethi sırasında Venedikliler tarafından yapılan yağma.

Haçlı Ordusu hemen Bizans üzerine yürüdü. 1203 yılı Haziran ayının 23 üncü günü Haçlıların üçyüz galeri (kadırga)’dan oluşan donanması Haliç önünde bulunuyordu. Ne olduğuna şaşıran Bizanslılar şehirlerinin kapılarını kapadılar. Kuşatma uzun bir süre devam etti. Şehirde, saray civarında oluşan büyük bir yangın sırasında Haçlı Ordusu şehire girdi. İmparator Aleksi (Aleksios) hemen kaçtı. Bizanslılar, o zaman Haçlı Ordusu içinde bulunan Genç Aleksi’nin (Aleksios) babası olup hapiste bulunan İsak’ı (İsaakios) tahta çıkardılar. Bunu izleyerek Lâtinlerle yapılan bir sözleşme sonucunda bunlar Galata’ya yerleştiler. Daha sonra Genç Aleksi (Aleksios) imparator olarak Haçlı Ordusuyla beraber bütün imparatorluğu dolaştı. İmparatorun Lâtinler’e ilgisine gücenen halk Muzfli’yi (Murzufle) imparator seçerek Genç Aleksi’yi (Aleksios) ve babasını boğarak öldürdü.
Buna gücenen Haçlılar şehre tekrar hücum ederek (1204 yılının 13 Nisan’ında) şehri zabt etdiler. Bizans şehri tarihinde görülmemiş bir vahşetle tahrip ve yağma ediyorlardı. Ayasofya’nın bütün hazinesi çalındı. Ne kadar kıymetli taş, altın, gümüş dini eşya varsa hepsi sökülerek askerlerin arasında bölüşüldü. Hatta kıymeti değerlendirilemeyecek kadar olan ve çok büyük masrafla meydana gegetirilmiş olan büyük kapının işlemeli perdesi bile parça parça edilerek bölüşüldü. O sırada orada bulunarak gözleri ile durumu gören tarihçi Niketas (Nicétas) diyor ki: «Dünyada hiç bir ülke bu kadar vahşi bir yağmaya uğramamıştır. Kilisede ne kadar İsa resimleri var ise çerçeveleri çıkarılıp alınmak için ayaklar altında parçalandı. Yedi yüz yıldan beri Sent Apotre (Saints Apotres) (Havâriyyûn) [23] kilisesi mahzenlerinde duran İmparator Jüstinyen’in (İustirianos) mezarı açılarak içindeki mücevherler yağma edildi.»
Günümüzde hayatta olan tarınmış Bizans tarihçisi Mösyö Schlumberger Lâtinlerin yaptığı yakıp yıkmayı anlatırken diyor ki «Ne kadar lahit varsa içinde mücevher bulmak amacıyla parçalandı ve imparatorların kemikleri ortaya atıldı.»

[23] Şimdiki Fâtih camisi civarında idi.

Şehrin sanat değerini arttıran eski ve güzel eserinin hemen hiç biri Lâtinlerin vahşetinden kurtulamadı. İmparatorların At Meydanı’ndaki büyük saraydan sonra kullandıkları Balat üstündeki Vlagerna (Blakhernae) sarayı bir harabe haline döndü. Rum kiliselerinin pek çoğu Katolik ayinine ayrıldı. Lâtinlere geçen bu kiliselerin sayısı Mösyö Belin’e göre (21), Mösyö Paspetes’e göre (51) adettir. Bizans eski güzel sanat eserlerinden hemen hiçbir şey bırakılmadı. General Beliye (Belié), Habitations Byzantines (Bizans Evleri) isimli eserinde: «Şehir Lâtinler tarafından zapt edildikten sonra bütün el konulan eşya orduya rütbeleri derecesinde dağıtıldı. Yunanlıların eski zamanlarına aia olup da birçok yangınlar ve zelzelelerden kurtularak o zamana kadar varlıklarını koruyan pirinç ve metal heykeller eritilerek para basıldı.» Eskiden İstanbul müze müdürlüğünde bulunan Mösyö Detiye (Dethier), Viyana müzesinde sergilenmek üzere İstanbul’un eski eserlerine dair yazdığı kitapta diyor ki: «Lâtinler piriç ve metal olarak ne buldularsa tümünü söküp erittiler Tetradiziyon (Tetradision) ile Jüstinyen’in (İustiniaros) sütunu ve Kostantin Porfirojene’nin (Konstantinos Porphyrogannetos) At Meydanı’ndaki sütunu üstündeki metal levhaları söküp çıkardılar ve bunlardan para döktüler. Yalnız tanınmış sanatçı Lijip’in (Lysippos) yapmış olduğu dört adet tunç hayvan heykeli eritilmeyerek Venedik’e gönderildi.» Tarihçilerin anlatımlarında kesin olduğuna göre Bizans şehrindeki güzel esereri Lâtinler tümüyle tahrip etmişlerdir. Yoksa bazı geri zekâlıların dedikleri gibi Bizans’ın güzel eserlerini yok eden Türkler değildir.
Lâtinler Bizans’ı zabt ettikten sonra altısı Fransız ve altısı Venedikli on iki yağmacı Bodoven’i (Baudouin) imparator seçtiler. Bodoven (Baudouin) Ayasofya’da tahta çıktı. Lâtinler ülkeyi feodalizm yöntemiyle birçok krallık, dükalık ve kontluğa ayırdılar. Rumların patriği beşinci Mihel de (Mikhail) İznik’e gönderilerek oradan yönetimine devam etti. Venedik hükûmeti bu savaşta en çok yararlık gösterdiğinden Venediklilere ödül olarak İstanbul’da büyük bir mahalle verilmiş ve oraya yerleştirilmişlerdi. [24] Bizans ülkelerinin bir kısmı ise hemen bağımsızlıklarını ilan ederek Bizans şehrini tanımamış ve böylece Mora’da, Trabzon’da ve özellikle İznik’de bir takım bağımsız Bizans imparatorlukları oluşmuştur.

[24] Venedikliler daha önceleri Bizans İmparatoruna denizden hizmetlerinden dolayı birçok kez imtiyazlar elde etmişlerdi.

Öte yandan bütün Bizanslılar ülkelerini Lâtinlerden geri almak için el birliğiyle çalışmışlardır. Dışarıdan Bulgarlar’ın sürekli tecavüzleriyle yorulan Lâtin İmparatorluğu Bizanslılar’ın içeriden düzenledikleri ayaklanma ve karışıklıklarla büsbütün zayıf bir duruma gelmişti. Sonuçta İznik’de yönetimde bulunan sekizinci Mihal Paleolag (Mikhail Palaiologos) 1361 senesinde Bizans’ı Lâtinler’den geri almayı başarmıştı.
Paleolag (Palaiologos) ve Kentakzen (Kentakuzenos) yönetici soyu tarafından gösterilen savaş ve gayretin tersine Bizans eski büyüklük ve olgunluğuna ulaşamamıştı. Çünkü artık Bizans İmparatorluğu eski topraklarının birçoğunu kaybetmiş bulunuyordu. İmparator belki ileride gene gerekir düşüncesiyle Lâtinlerle tümüyle bağlantısını kesmedi. Venedikliler, Cenevizliler ve Pizalılar eski ayrıcalıklarını korudular. Akdeniz Cezâir’inin bir kısmı Venedikliler’in eline geçmiş, Yunanistan’ın bir kısmı Lâtinler’de kalmış, Rumeli’yi Bulgarlar işgal etmiş ve Trabzon İmparatorluğu da Anadolu’nun büyük bir kısmına sahip olmuştu. İç karışıklıklar yönetimi bir taraftan yorduğu gibi tümü maaşlı askerlerden oluşan ordu bile ülkeyi yıkmaya devam ediyordu.
Öte yandan İtalyan sömürgelerinin etkisi, ticaretin önemli kısmının yabancı ellere geçmiş olması, çöküşü oluşturan sebeplerden başlıcalarıydı. Halk ise mezhep çekişmeleriyle uğraşmakdan baş alamıyor ve bu tehlikelere çare aramaya teşebbüs etmiyordu. Bizans’da ahlak bozukluğu ile zevk ve eğlenceye düşkünlük çok ileri gitmişti.

S-026.jpg

Sekizinci Mihal Paleolog (Mikhail Palaiologos).

O sırada yani (1390) yılında Sultan Bayezid Han İstanbul’u kuşattı. Bizans İmparatoru yıllık bir vergi vermek ve şehirde bir cami ve şeriata uygun bir mahalleye izin vermek gibi bazı ayrıcalıklar karşılığında bir ateş kes antlaşması imzalamıştı.
1422 yılında Sultan İkinci Murat, Bizanslılar’ın bazı uygunsuz hareketlerinden rahatsız olarak şehri tekrar kuşatmış, fakat şehri almayı başaramamıştı.
Daha sonra Sultan Üçüncü «Mehmet» Han, soyunun gerçekleştiremedikleri bu büyük girişimi büyük bir yiğitlik ve cesaretle ele alarak Osmanlı ordusunu İstanbul surları önüne getirmiş ve 1453 yılında (Hicri 857) şehri fethetmeyi başarmıştır.
İstanbul kuruluşundan Fatih Sultan «Mehmet» Han’ın kuşatmasına kadar Yunanlılar, Romalılar, İranlılar, Avarlar, Bulgarlar, Slavlar, Ruslar, Araplar ve Iraklılar, Lâtinler ve Türkler tarafından yirmi dokuz kez kuşatılmış ve yedi kez kuşatanların eline geçmişti. Bu yirmi dokuz kuşatmanın yedisi Araplar ve beşi Osmanlılar tarafından yapılmış ve Sultan Üçüncü «Mehmed» Han’ın kuşatması Osmanlılar’ın beşinci ve Müslümanların on ikinci kuşatmasını oluşturmuştu.
Osmanlı Devletinin kuruluşundan beri dikkati her zaman komşusu bulunan ve o zaman zenginlik ve gelişmişlikce çok büyük bir yer alan Rum İmparatorluğu’na yönelmiştir.
Rum İmparatorluğu birçok maddi ve manevi nedenlerin etkisiyle çöküntüye uğrarken Osmanlılar da ilerlemekte ve gelişmekteydi.
Doğal hayatın kanunu gereğince yapılan savaşlarla sınırlarını genişletmek ve zenginleşmek isteyen Osmanlılar daha Sutan «Orhan» ve «Murat Hüdavendigar» zamanlarında Rumeli’nin fethine başlamıştılar. Sultan «Yıldırım Bayezid» Han zamanında ise Bizans İmparatorunun Macar, Sırp ve Fransız krallarıyla birleşmesi üzerine padişah Edirne üzerinden geçip Osmanlı ordusunu İstanbul surları önüne getirdi. Kuşatma altı ay kadar devam ettiyse de Haçlıların Niğbolu üzerine hücumu Osmanlıları kuşatmayı burakmaya zorladı. Niğbolu zaferinden sonra «Yıldırım Bayezit» Han tekrar ikinci kez olarak İstanbul’u kuşatmak üzere Timurtaş Paşa’nın oğlu Tahsin Bey’i öncü olarak İstanbul üzerine gönderdi. Boğaziçi’nde (Jupiter Urillo) mabedinin harabesi üzerine yapılan Anadolu Hisarı’nın inşası bu zamana rastlar. Bu hisara o zaman Güzelce Hisar adı verilmişti.


Güzelce Hisar (Anadolu Hisarı) yüzyıl (bugüne göre ikiyüz yıl) önceki durumu.

İmparatorun, Sadrazam Çandarlı Ali Paşa’ya verdiği hediyeler sayesinde müslümaların Galata tarafında bir mahalle oluşturmasına, mescit, cami yapımına ve Şeriat Mahkemesi oluşturulması için verdiği imtiyazlarla pâdişâha “Padişaha özgü” adıyla madeni para basılacak şeklinde bile abartılarak bir antlaşma imzalanması üzerine kuşatma kaldırıldı. “Rum Ülkesi Sultanı” ünvanını alan Sultan «Bayezid» Han böylece Rumeli bölgesinin hâkimi oldu. Fakat daha sonraları Bizanslılar, Timur olayının meydana gelmesiyle Osmanlı devletine bulaşan zayıflıktan yararlanarak “şehirde ne kadar Müslüman varsa yirmi dört saat içerisinde şehri terk etmezlerse kesileceklerine” dair teillallar çıkartarak Müslümanların hepsini şehirden dışarı attı. Göç edenlerin büyük bir bölümü de yolda Rumlar tarafından öldürüldü.

S-029.jpg

Sultan İkinci Mrat Han

Daha sonra İstanbul, Yıldırım «Bayezid» Han’ın oğlu «Musa Çelebi» tarafından kuşatıldıysa da ele geçirilmesi mümkün olamadı. Çelebi Sultan «Mehmet» Han Hereke, Gebze, Darıca, Kartal ve Pendik’e kadar gelerek oralarını zabt etmiş ve fakat birçok iç kargaşalıkların oluşmasıyla İstanbul’u kuşatmaya kalkışamamıştı. Sultan İkinci «Murat» Han zamanında Rum İmparatorunun Osmanlılar’ın başına dert açmak için sahte «Mustafa»’yı «Limni»’den serbest bırakması üzerine Sultan İkinci Murat bu sorunu çözümledikten sonra İstanbul üzerine yürüdü ve şehri kuşattı. Fakat bu sırada gene İmparatorun ayarttığı Karamanoğlunun kışkırtmasıyla küçük kardeşi Mustafa’nın Anadolu’da isyanı ve İznik’i ele geçirmesi haberi üzerine ordu hemen İstanbul’dan İznik’e yürüdü. Fakat Osmanlı devletinin günden güne kuvvetlenmesi Bizanslılar’ı korkutmaya başlamıştı. Hatta o sıralarda Bizans imparatorunun ölmesi üzerine Mora Rrensi Kostantin Paleyolog (Konstantinos Palilologos) imparator olabilmek içün padişahın himayesini bile istemişti.

 

(Gelecek Bölüm)

2 – Sultan İkinci Mehmet Ve Fetih Hazırlıkları

(Devam edecek)

______________________________________________________________________________

Eski İstarbul (Bölüm 1)

Nusretiye Camisi

İstanbul Namazgâhları-6

İstanbul Namazgâhları-5

İstanbul Namazgâhları-4

İstanbul Namazgâhları-3

İstanbul Namazgâhları-2

İstanbul Namazgâhları-1

Yeni Cami Hünkâr Kasrı

Cami Alemleri

Sadaka Taşları

Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme

Sıbyan Mektebleri

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)

Elektronik Dünyazı Yazıları için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.

Sitemizde yer alan "Elektronik Böcek" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "Sivrisinek Kovucu" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "LED Süsleri" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'lerle İki Devre" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'li Göstergeler" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

©2011- 2016 | H.Veysel Güleryüz


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmektedir.

© 2011-2016 | H.Veysel Güleryüz