
Çoğu zaman, sanatçının toplum tarafından tanınması sanatının gücü ile doğru  orantılıdır düşüncesi yaygındır. Bedia Güleryüz örneğinde olduğu gibi bunun tersi de mümkün. 
        Sanatçı için kabul görmek önce sanatçı ortamında kendi varlığını kendisinin kabulüyle  başlar. Kişinin sanatçılığına inanması diğer kabullerden bile zordur. İkinci etap saygı duyduğu sanatçılar tarafından sanatının ve sanatçı kişiliğinin kabulüdür. Üçüncü etap toplumca tanınma ve ünlenme. 
        Bedia Güleryüz’ü sadece ilk iki etap ilgilendirdi;  hayatını da sadece sanatının doğruları ile kurdu ve sürdürdü. 
        Ülkemizde sanatçı olmak, hele bir kadın ve Kadın Sanatçı  olmak, zannedildiğinden de zor dönemlerden geçmiştir.Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet’i oluşturan kuşaklar içinden gelen Bedia Güleryüz 1870’li yıllarda  Silistre’den İstanbul’a göçmüş bir âyân ailesinin ferdi olarak 28 Eylül 1903  tarihinde İstanbul’da doğdu. Aile ananesinde hat sanatına verilen önem büyükbabalarından, babası Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) mensubu Mehmet Halit Bey'in hat aşkına, ailenin diğer fertlerinde ve kendinde resim sevgisine  dönüşmüş. Türk Soyadı Kanunu ile alınan  "Güleryüz" aile adı dahî; büyükbabalardan Ahmet Bey'in hat hocasının yazısını güleryüzlü bulunuşu ve “Rûşenî” mahlası ile imzalanması izni ile onurlandırılmasındandır. 
        Türkçeleştirilen “Rûşenî” böylece Güleryüz olup aile adı olarak alınmıştır. 
        Bu gün sevgili halam Bedia Güleryüz’ü  anarken çocukluğumuzun hatıralarında en etkili  mekan şüphesiz Ağa babamız Mehmet Halit Bey’in  Kadıköy Namazgah mevkiinde ahşap evde ikinci  katın bahçeye bakan odasındaki divan-kanepesinde  Hicaz işi pirinç mangalının küllerinde maşa ile oluşturduğu  bezemeler, duvarları silme doldurulmuş çeşitli hat örnekleri, hilye-i şerifler, torunlara hediye verilen kamış kalemler, eski saat çarkları ve hurma çekirdeklerinin mutlu birleşmelerinden oluşan fırıldaklar, küpeli armudiye  uçurtmaları, şeytan tırnaklarımızı kestiği ince makası ve sürekli serili seccadesi ile o odanın hemen dışında evin harp yıllarındaki atmosferinde Lizol  parke cilası ve mutfaktan yayılan kereviz yaprağı kokularına karışan neft, bezir, yağlı boya kokuları, tuvaller, heykellerle dolu sofalar, salon  ve odalar, Feyhaman Bey’in, Cemal Tollu’nun, Çallı’mn resimleri, ilk çocukluk görgü ve bilgilerimiz oldu. 
        Sanat öğrenimine İnas Kız Sanat Mektebi'nde başladıktan ve orayı bitirdikten sonra  Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yeni açılan kızlar kısmına  Feyhaman Duran atölyesine girdi. Feyhaman Duran’dan pentür ve desen, Şair Ahmet  Haşim’den Sanat Tarihi, Darül Fünun Emini (Rektör) Dr. Nurettin Ali B ey’den anotomi dersleri aldı. Sanayi-i Nefise’nin kız kısmı daha sonra kapatılarak atölyeler karma hale  getirildi (1924). 
        Bu yıllarda açılan Avrupa sınavlarına  katılması ve üst üste iki sınav kazanmasına  rağmen, aile o yıldaki düşünceleri doğrultusunda Avrupa’ya gitmesini onaylamadı. Ancak amcasının doktora  yapmak için Berlin’e gidişi Bedia Güleryüz’ün de  1936 yılında sanat öğrenimini ünlü ressam ve hoca Arthur  Kampf’ın yanında 1939 yılına kadar sürdürmesine vesile oldu. 
        Atatürk’ün de portreleriyle tanıdığımız ünlü sanatçı hoca Arthur Kampf, Bedia Güleryüz’n güçlü deseni ve gelişmiş resim anlayışını istanbul  Akademisi’ndeki öğreniminin sonucu olarak kabul etmekte oldukça zorlanmış; bu farkı hep bir soru işareti olarak ifade etmiş. 
        Berlin’deki atölye desenlerinden ve sanatçının  otoportrelerindeki değişik desen yaklaşımlarından görüleceği gibi bu  etüdlerde keskin bir gözlemin kurgu endişesi ve  çizgisel yorumun cesaretli kayıtlarına varmak mümkün. 
        İzlenimci temalara bağlı pentür’ünde ve İstanbul'daki  akademi günlerinden elimizde bulunan Mehmet Güleryüz’ün annesi Melahat  Hanım’ın portresinde görülen, sağlam yapısallık, dingin kurgu, ekonomik palet, olgun pentür dili ile  şiirselliğin yadsınamayacak varlığı bir akademi öğrencisinden çok, ilerideki sanatçı kişiliği vurguluyor. 
        Cezanne’a duyulan saygı, izlenimci resmin  gereksinimlerinden biri olan açık havada, yerinde kayıtlar  hiç bir zaman vazgeçmediği bir çalışma sistemi  oldu.
        Buradaki sıralamalarda,  birbirine benzer temalar çok az açı farkları ile çalışılmış. Aynı yerden peyzajlarda, kompozisyonu temel düşünceden ayrılmaksızın zorlama endişelerinin görülebilmesi esasını  aradık. 
        İzlenimci resmin ülkemizdeki örneklerinin dışında bir palet olgusu, sürüş dinamiği Bedia Güleryüz resminin karakteristiğini oluşturur. Pasajlardan çok kontrastlara ve vurguya dayalı bir  resmin, konulardan beklenilen şiir duygusunu alışılmamış expressionlarla  farklı noktalara taşırken, resmin temel sorunlarından uzaklaşmama uğraşısının esas olduğunu yineler. 
        Bu resim yeni izlenimci (post impressionist) tavrına  rağmen gerçekte expressionist bir ruh halinin  güçlü, cesur ve kararlı izlerini taşır. Öncelikle  renk organizasyonu konuyu halinin çok ötesinde yeniden inşada önemli rol oynar. 
        Özetlenmiş ifadenin emin sürüşü desen düşüncesinde varmış  olduğu ustalığın sonucudur. Bedia Güleryüz’ün boyadığı ve çizdiği zamandan başka çok az şey hayatında  rol aldı. O yüzden de bu sanat size bu kadar geç ulaştı.
